20 Ocak 2009 Salı

Hala Ursula okumayanlara...


Bu kitapta olayların geçtiği gezegen, LeGuin’in diğer bazı kitaplarında da kullandığı, gelecekte yer alan ve gezegenlerin gevşek bir örgütlenmesi olan Ekumen sistemine sahip bir galaktik uygarlığı anlatan kurmaca Hain evreninde yer alır. Yazarın bu evren kurgusu Rocannon’un Dünyası - 1966 (Metis Yayınları, 1995), Sürgün Gezegeni – 1966 (İthaki Yayınları, 1999), Hayaller Şehri - 1967 (İmge Kitabevi, 1994) ve Mülksüzler – 1974 (Metis Yayınları, 1990) romanlarında da kullanılmaktadır. Karanlığın Sol Eli’nde galaksiler arası federasyonun temsilcisi olan Genly Ai, Gethen gezegenini bu topluluğa katmak için çaba göstermektedir.

Gethen (Kış) buzul çağının hüküm sürdüğü, 20.yüzyılda dünyada sahip olduğumuza yakın bir teknolojik düzeye sahip soğuk bir gezegendir. Gethen’de yaşayanlar bazı bilimkurgu romanlarında gördüğümüz gibi geleceği öngörebilmektedir. Bu yeteneği önemli bulan ve Gethen’in beş yıl içinde yıldızlar federasyonuna üye olup olmayacağını soran Genly’e şu söylenir: Yanlış sorunun yanıtını bilmek yararsızdır. Doğru ve yanlış sorular konusunda ise şu söylenebilir: Önemli dönemeç noktalarında birbirinin gerçekten alternatifi olmayan yollardan birini önermek ancak bir kısırdöngü yaratır. Buradan ütopyaların bizi tam anlamıyla özgür kılmayan en önemli açmazına geliriz, ütopyalarımız hep içinde yaşadığımız güne ve topluma odaklı ve tarihsel geçmiş referanslıdır.

Bu roman cinsiyet rollerini, içine tıkılıp kaldığımız, başka türlüsünü düşünmediğimiz mevcut biyolojik referanslardan, zorunlu kadın ve erkek rollerinden ve ikiliğinden kurtardığı için feminist bilim kurgu’nun önemli örneklerinden sayılır. “Gethen cinselliğinin asıl vurguladığı şey, cinsiyet rollerinin, bizde olduğu gibi, hayatın diğer yönlerine damgasını vurmadığıdır.” Gethen’de yaşayanlar ay döngüsünün yalnızca iki gününde cinsel olarak aktif durumdadırlar; bu iki günde duruma göre kadın ve erkek cinsiyetlerinin özelliklerini taşırlar. Bu yüzden hem baba olabilir, hem de çocuk doğurabilirler. Cinsellikle ilgili fizyolojik sorunlar ortadan kalkmıştır, insan sadece insan olarak dikkate alınır, değer taşır. Ama aşk ve kıskançlık var olmaya devam eder… Ursula hanımın kadınlar hakkındaki düşünceleri önemlidir. Odocu düşüncenin hakim olduğu, tartışıldığı Mülksüzleri okuduktan sonra Gülün Günlüğü (Ayrıntı Yayınları, 1992) derlemesi içinde yer alan Devrimden Önceki Gün öyküsünde Odo’nun artık çok yaşlı bir kadın olduğunu okumak insana en azından okşayıcı gelir. Bir başka sevdiğim derleme olan Kadınlar, Rüyalar Ejderhalar’da (Metis Yayınları, 1999) uygarlığı yaratan kahramanlıklar ve öldüren hikâyelerin dışında kalan, evine yiyecek götürmeye çalışan, çuval, sepet, torba, bohça’nın, yani kültürün yaratıcısı olan kadınlardan söz edilir.

1929 doğumlu Ursula K. LeGuin antropolog olan babasından, yazar annesi ve tarihçi eşinden etkilenmiştir. Üslubu özellikle ikinci dünya savaşı sonrası ana akım bilimkurgu romanlarında görüldüğü gibi teknik ayrıntı ve atraksiyonların önemli olmadığı, bunun yerine çerçevesi siyasi ve kültürel antropoloji ile çizilen, sosyolojik arka planın önem kazandığı yumuşak bilim kurgu olarak nitelendiriliyor. LeGuin “Bizim yaptığımız gibi, her şeyin önce bir ihtiyaç, sonra bir zorunluluk, en nihayetinde de tam bir çöplük haline gelmesine izin vermektense karışık teknolojiden istediğini alıp ihtiyacı olmayanı geri çevirebilecek cesarete ve karakter sağlamlığına sahip bir toplum hayal etmek hoşuma gidiyor.” diyor. Böyle hayal ürünü bir tasarı, militan bir siyasal tutuma dayanak olabilir mi? diye soruyor Jameson. Yanıtı olumsuz: “Ben şahsen bu tarz ‘olmayan yerler’in sadece nefes alacak bir alan, geç kapitalizmin insanı boğan mevcudiyetinden anlık bir kurtuluş sunduğunu söyleme eğilimindeyim.”

Bilimkurgu’ya edebiyat dünyasında saygın bir yer kazandıran LeGuin en çok 1974 yılında yayınlanan ve anarşist ütopyacı bir roman olan Mülksüzler (İkircikli Bir Ütopya) ile tanınıyor. Karanlığın Sol Eli gerçek bir ütopik eserden çok Mülksüzler yazılana kadar ütopya inşasında kullanılan tekniklere dair yazarın yaptığı denemelerden biri olarak değerlendiriliyor.

Yazarın ayrıca büyümek, kendini bulmak, kendi içindeki kötüyle yüzleşerek iyiyi oluşturmak, kadın ve erkek olmak, bağımsızlığın yükünü taşımak, yaşlanmak ve ölmek gibi kadim temalara değinen Yerdeniz Üçlemesi çevresinde bir dizi roman ve öyküyü kapsayan fantastik eserleri de var. Bu eserlerin tümünde hem fiziksel olarak gerçekleşen hem de insan yaşamının döngüsü olarak yolculuk sembolik bir özelliğe sahip. Bana sorarsanız edebi gücü, ütopyaları, barışçı ve anti-emperyalist siyasi tutumu kadar ele aldığı konulardan geliyor: kendini tanıma yolculuğu, özgürlük, temas kurmaktan ve değişmekten korkmamak...
E. Zeynep Güler

Hiç yorum yok: