30 Ocak 2009 Cuma

"Kertenkele" kardeşliğe adanan bir film...



NHKM Sinema Topluluğu, 19 Ocak 2007’de katledilen gazeteci aydın Hrant Dink’in, 2004 yılındaki bir yazısında anlattığı öyküyü kurgulayarak “Kertenkele” filmini çekti.
26 Ocak akşamı yapılan basın gösterimine Dink’in eşi Rakel Dink, arkadaşları, sevenleri, filmin oyuncularından Bertan Dirikolu, Ali Yıldırım, Hüseyin Aşken, Hasan Pabuç ve Şebnem Mazak, yönetmeni Özgür E.Arık ve yapımcı Bülent Ayaz, TKP Genel Başkanı Aydemir Güler, NHKM sanat topluluklarından temsilciler ve basın mensupları katıldı. Filmin galası, 27 Ocak Salı akşamı saat 21.00’de Beyoğlu Sineması’nda yapıldı.
Gösterimin açılış konuşmasını yapan NHKM temsilcisi Zeynep Güler, NHKM Sinema emekçilerinin kolektif bir çalışması olan filmin, ticari kaygılar güdülmeden ve sermaye ilişkilerine girilmeden de üretmenin mümkün olduğunu göstermesi açısından önemli olduğunu belirtti.
Rakel Dink, filmi izledikten sonra duygularını dile getirerek kısa bir konuşma yaptı. Filmin yapımından, gösterimine gelen konuklara kadar Hrant Dink ve mücadelesine destek veren herkese teşekkür eden Rakel Dink, “geleneklerimizi, tarihimizi çocuklarımıza, sonraki kuşaklara aktarırken ne anlattığımızı, neye neden olduğumuzu göstermesi açısından bu filmin çok önemli olduğunu ve gereken mesajı ilettiğini düşünüyorum” dedi.
‘Okullarda gösterilecek bir film’
Yönetmen Özgür E.Arık, Rakel Dink’in görüşüne katıldığını belirterek, eşitlik ve özgürlükten yana söz söylemek, kuşaktan kuşağa aktarılan gelenekler ve öğretilerle doğru olanı, güzel olanı aktarabilmek adına, filmin kendileri için de çok önemli olduğunu belirtti. Hazırlık, senaryo ve çekim süreçleri hakkında da bilgi veren Arık, konuklardan görüşlerini paylaşmalarını istedi. Gösterime katılan bir konuk, “yurtdışında yaşıyorum, bir başka ülkede böyle bir film yapılsa, azınlıkların yaşadığı sıkıntıların aktarılabilmesi adına okullarda gösterilerek eğitimde kullanılırdı, bu anlamda çok iyi bir örnek. Gerek okullarda gerek halka ulaşılabilen her alanda bu film izletilmeli” dedi. Arık, yapılan bu yorum üzerine, filmin ticari bir kaygısı olmadığından vizyon gösteriminden daha çok, kültür merkezlerinde gösterilmesini, tartışılması ve yaygınlaşabilmesini önemsediklerini söyledi. Okullarda da izletilebilmesi için girişimlerde bulunacaklarını ifade eden Arık, günümüz eğitim sistemi ve yönetim anlayışıyla bunun mümkün olmasından pek umutlu olmadığını vurguladı.
‘Bu ülke kardeşlik toprağı oluncaya kadar’
Yapımcılığını Bülent Ayaz’ın (Green Ajans) üstlendiği, yönetmenliğini Özgür Arık’ın yaptığı 32 dakikalık film “Kertenkele”, 1918 yılında Anadolu’da bir köy baskınından kaçan Abdullah’ın, sığındığı köyde başından geçenleri anlatıyor.
Hrant Dink’in bir yazısında anlattığı Süphan Dağı öyküsünden yola çıkan NHKM Sinema Topluluğu ortaya koyduğu kolektif emek, yetenekli oyuncu kadrosu ve Emin İgüs Grup’un müzikleriyle birlikte, bize zorun zulmünden kaçanların masalını aktarıyor. Usta oyuncu Ani İpekkaya’nın Hafizana rolüyle gösterdiği performans, masal tadında başlayan filmi dünya gerçeğiyle buluşturuyor.
Torununa kertenkeleye dönen şehzadenin masalını anlatan Hafizana, savaşa giden ve dönmeyen oğluna sesleniyor: Bu Yecüşle Mecüş’ün oyununa gelme oğul. Biz ki bunca zaman kardeşlikle bir arada yaşamadık mı? Onları öldürmek niye? Bütün köyün koyunlarını kurban versek de alnımıza sürülen bu karadan kurtulamayız. Dön oğul.
Hrant’ın acısı sürüyor mücadelesi de
Bugün (27 Ocak) Hrant Dink’in katledilişiyle ilgili açılan davanın sekizinci duruşması görülecek. Belki tanıkların dinlenmesi, başka başka araştırmaların da yapılması, ilgili evrakların makamından talep edilmesi gibi nedenlerle, belki bambaşka nedenlerle bir sonraki tarihe ertelenecek. Benzer birçok dava gibi. Hrant Dink’in ölümünün ardında bıraktığı acı hâlâ taze. Onu sevenlerin, destekleyenlerin, barış ve kardeşlik adına yola çıkanların azmi ve mücadelesi de öyle.
Filmin basın tanıtım dosyasında Hrant Dink için şu sözler yer alıyor:
“Hrant Dink, inandığı değerler uğruna mücadele veren önemli bir aydındı. Bu mücadelenin ne denli çetin olduğu açık; kardeşlikten, eşitlikten ve özgürlükten yana söz söylemek ağır işçilik sayılmalı bu ülkede. Ve bu topraklar üzerinde yüzyıllardır birlikte yaşamış halkların, emekten yana, barış içinde bir yeni hayatı, hep birlikte kuracaklarına olan inanç, her geçen gün daha da güçlenecek, güçlenmeli.”

22 Ocak 2009 Perşembe

günün ardından...

Bir insan tüm bu olup bitenlerle nasıl baş edebilir ki?
Umudu yitirmemek gerek derdim her zaman. Bir savaş gibi düşün yaşamı, inadına tutunacak, inadına yaşayacak, inadına hayallerinin peşinde gideceksin…
Peki ya çürüme hızla kaplamışsa çevreni?
Kayıp giden, yitirilen onca şeyin ardından sessizce bakar olmuşuz, sessizce… Sanki bir oyun izler gibi…
Farkındalığınla sana kalan ise sadece yorgunluk…

20 Ocak 2009 Salı

27 mart – 9 haziran 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilen Everest Türkiye tırmanışına dair...


Burçak Özoğlu: "Everest tırmanışı bizler açısından dağcılık başarısının ötesinde anlamlar taşıyor..."
2006 Türkiye Everest Takımı'nın unutulmaz tırmanışını kaleme döken Burçak Özoğlu ile "Hazır mısın Everest?" üzerine...
Everest tırmanışını kitaplaştırma fikri nereden geldi? Tırmanış sırasında mı başladınız hazırlıklara?
Aslında tırmanış öncesinde, bu işi yazma fikri vardı kafamızda. Onyılı aşkın süredir tırmanıyoruz ve hemen tüm büyük tırmanışları yazdık döndükten sonra. Tabi şimdiye kadar yalnızca dergi yazılarıydı ortaya çıkanlar, ilk kez bir kitabımız oldu! Kitabın yazılmasını kolaylaştıran şey, tırmanış sırasında günlük olarak yazdığımız haber günlükleri oldu. Everest tırmanışı için Katamndu ve Tibette ogeçirdiğimiz 75 gün boyunca web sitesine kısa günlükler yazdım, dönünce öyküyü toparlamada bunların çok faydası oldu.
Kitaba ilişkin dağcılığıa hem teşvik edebilir hem de korkutabilir değerlendirmesi yapıldı, sizin görüşünüz ne?
Everest tırmanışı bizler açısından dağcılık başarısının ötesinde anlamlar taşıyor, hatta diyebilirim ki sportif anlamdaki önemi bunlardan en sonuncusu! Çok fazla şey var 2006 yılındaki Everest'te. Biz öncelikle bunları paylaşmak istedik. Dağcılık izlenebilir bir spor değil, kaldı ki izlemek de yetmez bir yerinden içinde olmanız gerekir. Kitapta biraz bunu yapmaya çalıştım ben de. Yani okuyanları işin içine çekmeye. O yüzden biraz fazla açık, doğrudan oldu herşey. Dökülüp saçıldık anlayacağınız. Böyle olunca da okuyanlarda farklı etki yaratması doğal sanırım. Dağcılıkta tırmanış yaşamdan kesit anlamına geliyor, hem de sıkıştırılmış, yoğunlaşmış bir kesit. Everest bunun uç örneklerindendi. Okuyanlar içerisinde olayın bambaşka yanından tutanlar oluyor. Açıkçası bizim de okuyanlara dağcılığı sevdirme ya da teşvik etme gibi bir hedefimiz yoktu, tam da böyle bir şey istemiştik. Bu işi her yönüyle yansıtmak. Sanırım biraz ulaşmışız buna.
Dağcılıkla ilgilenen kesimde, yani dağcı cemaatinde kitap nasıl bir etki yarattı?
2006 Everest Türkiye Takımı, ya da daha doğru ifade etmek gerekirse, ODTÜ'lü Everest Takımı olarak dağcılık caması ile tırmanışı çok farklı kanallarla ve defalarca paylaşmıştık kitap öncesinde. Aslında beklemediğimiz yoğunlukta ve nitelikte tepki aldık. Özellikle genç dağcılardan, ve ekiplerden gelen ilgi inanılmaz. Dağcılık camiası bir bütün olarak ilgiliydi tırmanışla. bu çok önemli bizim için. Mutlak bir destek ya da kabullenme yok tabi ki, sevmeyenlerimz de var! Kitaptan önce, dia gösteirleri, söyleşiler, gazete haberleri, dergi yazıları ve nihayet belgesel filmimiz aracılığıyla camiaya ulaşmıştık. Kitap biraz geç kalmış oldu anlayacağınız. Camiya öyküyü biliyordu, kitapla pekiştirmiş oldu.
Dağcılıkla ilgili başka kitap projeleri var mı?
Evet var. ancak bu kez tek bir tırmanışı aktarmaktan çok, "dünyaya yüksekten bakan insanları" anlatmayı hedefliyoruz.
Dağcılıkla ilgili yayıncılığı yeterli görüyor musunuz Türkiye'de?
Neler yapılabilir? Aslına bakarsanız var olan biçimiyle yeterli olduğunu düşünüyorum. Yani, çeviri tırmanış öyküleri açısından yeterli. Eksik olan boyut bilimsel ve sportif yayınlar. Bir de tabi en önemlisi, ülkenin dağcılık potansiyelini ve kaynaklarını belgeleyecek yayınların eksikliği. Çok disiplinli bilimsel yayınlara ve iyi bir envanter açlışmasına ihtiyaç var.
Ekibin yeni tırmanma projeleri var mıdır?
Biz tırmanmaya devam ediyoruz aslında. Türkiye'de kendi güzel ve zorlu dağlarımızda devam ediyoruz. Yüksek irtifa projeleri de var tabi bu arada, ancak henüz netleşmiş bir plan yok. Sadece şunu söyleyebilirim, dünyanın tepesine en az bir kez daha yaklaşmayı hedefliyoruz. Himalayalara yine gideceğiz yani...
http://www.yazilama.com/ adresinden alınmıştır

Hala Ursula okumayanlara...


Bu kitapta olayların geçtiği gezegen, LeGuin’in diğer bazı kitaplarında da kullandığı, gelecekte yer alan ve gezegenlerin gevşek bir örgütlenmesi olan Ekumen sistemine sahip bir galaktik uygarlığı anlatan kurmaca Hain evreninde yer alır. Yazarın bu evren kurgusu Rocannon’un Dünyası - 1966 (Metis Yayınları, 1995), Sürgün Gezegeni – 1966 (İthaki Yayınları, 1999), Hayaller Şehri - 1967 (İmge Kitabevi, 1994) ve Mülksüzler – 1974 (Metis Yayınları, 1990) romanlarında da kullanılmaktadır. Karanlığın Sol Eli’nde galaksiler arası federasyonun temsilcisi olan Genly Ai, Gethen gezegenini bu topluluğa katmak için çaba göstermektedir.

Gethen (Kış) buzul çağının hüküm sürdüğü, 20.yüzyılda dünyada sahip olduğumuza yakın bir teknolojik düzeye sahip soğuk bir gezegendir. Gethen’de yaşayanlar bazı bilimkurgu romanlarında gördüğümüz gibi geleceği öngörebilmektedir. Bu yeteneği önemli bulan ve Gethen’in beş yıl içinde yıldızlar federasyonuna üye olup olmayacağını soran Genly’e şu söylenir: Yanlış sorunun yanıtını bilmek yararsızdır. Doğru ve yanlış sorular konusunda ise şu söylenebilir: Önemli dönemeç noktalarında birbirinin gerçekten alternatifi olmayan yollardan birini önermek ancak bir kısırdöngü yaratır. Buradan ütopyaların bizi tam anlamıyla özgür kılmayan en önemli açmazına geliriz, ütopyalarımız hep içinde yaşadığımız güne ve topluma odaklı ve tarihsel geçmiş referanslıdır.

Bu roman cinsiyet rollerini, içine tıkılıp kaldığımız, başka türlüsünü düşünmediğimiz mevcut biyolojik referanslardan, zorunlu kadın ve erkek rollerinden ve ikiliğinden kurtardığı için feminist bilim kurgu’nun önemli örneklerinden sayılır. “Gethen cinselliğinin asıl vurguladığı şey, cinsiyet rollerinin, bizde olduğu gibi, hayatın diğer yönlerine damgasını vurmadığıdır.” Gethen’de yaşayanlar ay döngüsünün yalnızca iki gününde cinsel olarak aktif durumdadırlar; bu iki günde duruma göre kadın ve erkek cinsiyetlerinin özelliklerini taşırlar. Bu yüzden hem baba olabilir, hem de çocuk doğurabilirler. Cinsellikle ilgili fizyolojik sorunlar ortadan kalkmıştır, insan sadece insan olarak dikkate alınır, değer taşır. Ama aşk ve kıskançlık var olmaya devam eder… Ursula hanımın kadınlar hakkındaki düşünceleri önemlidir. Odocu düşüncenin hakim olduğu, tartışıldığı Mülksüzleri okuduktan sonra Gülün Günlüğü (Ayrıntı Yayınları, 1992) derlemesi içinde yer alan Devrimden Önceki Gün öyküsünde Odo’nun artık çok yaşlı bir kadın olduğunu okumak insana en azından okşayıcı gelir. Bir başka sevdiğim derleme olan Kadınlar, Rüyalar Ejderhalar’da (Metis Yayınları, 1999) uygarlığı yaratan kahramanlıklar ve öldüren hikâyelerin dışında kalan, evine yiyecek götürmeye çalışan, çuval, sepet, torba, bohça’nın, yani kültürün yaratıcısı olan kadınlardan söz edilir.

1929 doğumlu Ursula K. LeGuin antropolog olan babasından, yazar annesi ve tarihçi eşinden etkilenmiştir. Üslubu özellikle ikinci dünya savaşı sonrası ana akım bilimkurgu romanlarında görüldüğü gibi teknik ayrıntı ve atraksiyonların önemli olmadığı, bunun yerine çerçevesi siyasi ve kültürel antropoloji ile çizilen, sosyolojik arka planın önem kazandığı yumuşak bilim kurgu olarak nitelendiriliyor. LeGuin “Bizim yaptığımız gibi, her şeyin önce bir ihtiyaç, sonra bir zorunluluk, en nihayetinde de tam bir çöplük haline gelmesine izin vermektense karışık teknolojiden istediğini alıp ihtiyacı olmayanı geri çevirebilecek cesarete ve karakter sağlamlığına sahip bir toplum hayal etmek hoşuma gidiyor.” diyor. Böyle hayal ürünü bir tasarı, militan bir siyasal tutuma dayanak olabilir mi? diye soruyor Jameson. Yanıtı olumsuz: “Ben şahsen bu tarz ‘olmayan yerler’in sadece nefes alacak bir alan, geç kapitalizmin insanı boğan mevcudiyetinden anlık bir kurtuluş sunduğunu söyleme eğilimindeyim.”

Bilimkurgu’ya edebiyat dünyasında saygın bir yer kazandıran LeGuin en çok 1974 yılında yayınlanan ve anarşist ütopyacı bir roman olan Mülksüzler (İkircikli Bir Ütopya) ile tanınıyor. Karanlığın Sol Eli gerçek bir ütopik eserden çok Mülksüzler yazılana kadar ütopya inşasında kullanılan tekniklere dair yazarın yaptığı denemelerden biri olarak değerlendiriliyor.

Yazarın ayrıca büyümek, kendini bulmak, kendi içindeki kötüyle yüzleşerek iyiyi oluşturmak, kadın ve erkek olmak, bağımsızlığın yükünü taşımak, yaşlanmak ve ölmek gibi kadim temalara değinen Yerdeniz Üçlemesi çevresinde bir dizi roman ve öyküyü kapsayan fantastik eserleri de var. Bu eserlerin tümünde hem fiziksel olarak gerçekleşen hem de insan yaşamının döngüsü olarak yolculuk sembolik bir özelliğe sahip. Bana sorarsanız edebi gücü, ütopyaları, barışçı ve anti-emperyalist siyasi tutumu kadar ele aldığı konulardan geliyor: kendini tanıma yolculuğu, özgürlük, temas kurmaktan ve değişmekten korkmamak...
E. Zeynep Güler

3 Ocak 2009 Cumartesi

Filistin'e dair bir dostun yüreğinden dökülenler...

Filistin'e Özgürlük

Yüreğim acıyor, nasıl başlasam anlatmaya? Bir halk düşünün çok değil atmış, atmış beş yıl önce duvarların arasına hapsedilmiş işkence görmüş, öldürülmüş hatta tamamen dünya üzerinden silinmesi için soykırıma uğramış. Sonra hiç tanımadıkları insanlar gelmiş ve Stalin onları bu duvarların arasından çıkarmış. Ya şimdi kendilerine uygulanan zulmün aynısını bir başka halka uyguluyorlar. Benimse elimde “ ana, avrat, din, iman” sövmek dışında bir şey gelmiyor. Ah diyorum Stalin amca biraz daha geç kalsaydın şöyle iki yıl daha. Belki Filistin bu acıları yaşamak zorunda kalmazdı. Senin için birçok eleştiri yapıldı bu güne kadar benimse tek eleştirim var, keşke iki yıl daha bekleseydin amcam.

Devletten terörist olurmu? Oluyor işte. İsrail diye bir devlet yok yani şahsen ben tanımıyor orası Filistin topraklarıdır. Parayla satın alarak ülke kuramazsın. Terörün anlamı yıldırmak, ölüm ve baskıyla korku yaratmaktır. Eee bu adamlar ne yapıyor. Yaptıkları, uyguladıkları şey resmen terör. Bu durumda Türkiye’ye önemli görevler düşüyor. Bu Ortadoğu hakları için örnek teşkil edecek ve bizim topraklarımızdan olmayan bu teröristleri ana vatanlarına Yani ABD ye postalamak için gerekli güç birliğini sağlayacaktır. Maddeler halinde yapılması gerekenler şöyledir.
- Teröristle Diplomatik ilişki olmaz. Tüm Siyasi ve ekonomik ilişkiler durdurulsun.
- Türkiye’deki İsrail büyük elçiliği kapatılsın. İsrail’deki elçiliklerimiz geri çekilsin.
- Açık ve gizli tüm anlaşmalar tek taraflı olarak fes edilsin.
- Filistin halkına yiyecek ve ilaç yardımı yapılsın.
- İsrail devlet olarak tanınmasın.
- Filistin halkına destek için tüm orta doğuda toplantılar yapılsın.
- Türk ordusu daha önce Kuzey Kıbrıs’a yaptığı gibi direnişe destek için Filistin’e gitsin.
- İsrail denilen devlet tüm dünya halklarının ortak mücadelesiyle tarihten silinsin.

Çok mu sert geldi. Hayır, değil. Şuanda aldığım habere göre ölü sayısı üç yüzü aşmış, yaralı sayısı ise binin üzerinde. Bir mezuniyet törenine atılan bu bomba sadece Filistin’e değil tüm orta doğuya “Akıllı olun, size de yaparız” anlamına geliyor. ABD’nin BOP projesinin sağlayıcısı olması hedeflen ülkeyi bu topraklardan atmak tüm dünya halklarının boynunun borcudur. Devletler birbirine düşman olur halklarsa kardeştir. Emekçilerin çıkarları tüm dünyada aynıdır Ekmek ve hürriyet. Oradaki insanlar bizim gibi emeğiyle geçinen insanlar, kardeşlerimiz. Tek bir farkla, korkuları yok bizim annelerimiz bize konuşmayı yürümeyi öğretir. Oradaki analar çocukları silahların ardından öğretiyorlar hayatta kalmayı. Bir çatışma olduğunda yâda oğlu veya kızı ölüme gittiğinde kimse dur demiyor onlara. Direnmek ve ölmek lafta değil, yaşayarak namustur onlarda. Biz Türkiye emekçi halkı siz hükümetimize şatlarımızı bildirdik. Biz ne sizin tüccar siyasetinizden anlarız, nede orta yolcu politikanızdan. Ya dediğimiz gibi Filistinli kardeşlerimize özgürlük için bir şeyler yaparsınız, yâda sizi indirip yerinize geçeriz biz yaparız. Sizin kaybedecek çok şeyiniz var bizimse zincirlerimizden gayrı hiç bir şeyimiz.

Cem Hortoğlu

http://filistinicinimzakampanyasi.istebodrum.com/

1 Ocak 2009 Perşembe

yılın ilk yazısı "umut" a dair olsun...


Aya Gidilecek
Aya gidilecek daha da ötelere,
teleskopların bile görmediği yere.
Ama bizim dünyada ne zaman kimse aç kalmayacak,
korkmayacak kimse kimseden,
emretmeyecek kimse kimseye,
yermeyecek kimse kimseyi,
umudunu çalmayacak kimse kimsenin?
İşte ben komünistim bu soruya karşılık verdiğim için.

Nazım Hikmet