11 Temmuz 2010 Pazar

Gadjo'nun seçtikleri...



... Elbette çağların açılıp kapandığı bilgisine sahip olmak için okullara, kağıtlara ihtiyaçları yoktu. Kim birbirinden doğan ve birbirinin kucağında sönen mevsimleri gizli bir harita gibi izleyen Çingenelerden daha iyi bilirdi; çağların da aynı bilgelikle haraket ettiğini... Ancak yollarda oldukları bütün zaman boyunca Çingene gibi yaşamaktan başka bir şey düşünmemişlerdi.

Hayır ne kanlarında onları böyle yaşamaya zorlayan birşey vardı; ne de haklarındaki hurafelere kulak asmışlardı. Yalnızca zaman içinde edinilmiş köklü yaşam alışkanlıklarıydı bunlar; itilmenin, horlanmanın, avlanmanın yaratığı refleksler oldukları kadar tercihlerin, yönelimlerin, tesadüflerin de ürünüydüler... Hayatta kalabilmek için çevrelerine ördükleri gizemin ağdalandırıp büsbütün ayrıksı hale getirdiği töreler...

Çoğu kez kendilerine ölüm ve yoksulluk getirecek yasalardan ancak dere kenarındaki otlar kadar haberdar olmuşlardı. Yatağında sakin akan nehir nasıl kendi yolunu değiştirecek ya da büsbütün kurutacak yasalarına yabancıysa insanların, öyle...

Akıp giden zaman ve uzun yollar boyunca bütün maharetlerini törelerinden ödün vermeden varlıklarını sürdürmek için kullanarak Çingene gibi yaşamaya devam etmişlerdi. Yaşadıkları çaresizlik dağın ya da nehirinkinden pek farklı değildi. Ama dağa ve nehre çaresiz demek ne denli doğru olur ki?

(...)

Yüzlerce yıllık görkemli tarih boyunca şehirdeki şenliğin bir parçası olan Çingeneler, şimdi alelade dilencilere dönüşmüştü. Eski payitahta iktidarın gücü ve ihtişamını göstermek için dökülen servetin, İstanbul, Bursa gibi güçlü şehirlerle rekabetin, Yahudi, Rum, Ermeni, Bulgar nüfusun canlandırdığı şehir hayatı [Edirne] ardında iz bırakmadan yok olup gitmişti. Göçebelik ise uzak bir hayal bile değildi. Artık ne gidilecek, ne dönülecek bir yer kalmıştı. Geçmişin kayıp anıları, yuvaları dağıtılmış kuşlar gibi acı çığlıklar atarak zihinlerde umarsızca dolanıp duruyordu.

"Sonsuza dek yeryüzünde dolaşıp dursunlar, geceledikleri yerde ikinci kez konaklamasınlar, su içtikleri kaynaktan ikinci kez içmesinler, bir yıl içinde aynı nehirden iki defa geçmesinler." Efsanevi Çingene laneti, isyemdışı söylenen bir dua gibi içimde mırıldandı. Dilime kadar gelen cümleyi yüksek sesle söylemekten korkup elimle ağzımı kapattım. Ama onlar ne düşündüğümü anlamışlardı. Çingenelerin üstüne asıl lanet şimdi çökmüştü.

(...)

Kelimeler ve adlar zamana gömülse de bu dilin Çingene mahallesindeki varlığı, solunan hava gibi sessiz, güçlü, vazgeçilmezdi. Romanca, umutsuzluk ve yalandan ibaret hayatın sapsade tarifiydi.

Tanrıların korktuğu bu çocuklar geçekten kara topraktan yaratılmıştı. Ateş hırsızından bu yana tanrıları bir onlar şaşırtmıştı. Evlerden, eşyalardan, mülklerden, bayraklardan, kitaplardan, banka hesaplarından, inceden inceye hesaplanan güvenli gelecek düşlerinden çatılmış dünyayı çıplak ayaklarının altında çiğniyorlardı; bacası tüten, güneşi parlayan çocuk resimleri gibi acemice çiziştirilmiş hayalleri buruşturup atıyor, ne cennetle ödüllendiriliyor, ne cehennemle korkutulabiliyorlardı. Anı doludizgin yaşıyor, isteklerini ve umutlarını o ânın avuçlarına teslim ediyorlardı; çıplaktılar, yalnızdılar, umutsuzdular, inatçıydılar. Baş eğmiyor, ele avuca sığmıyorlardı; geleceğe inanmadıklarından tanrılara inançları yoktu, şimdiki zamanda sarulan hayatları kaderin ta kendisiydi.

Romanca iyi, kötü, korkunç ya da güzel olmayan bu sıfatsız ve geleceksiz hayatın şiiriydi.

(...)

Çingenelerin yurtları yabancılardan kaçırdıkları bilgi, söyledikleri yalan, çokbilmişliğin ve zalimliğin kararttığı gözlerin ulaşamadığı bir toprak parçasıdır. Çingeneler bu ele geçmez toprağı, soyağaçları gibi zihinlerinde taşır. ...


Okurken gadjonun gözüne takılan kısımlardı bunlar. Tamamı Ayşegül Devecioğlu'nun bir çingenenin öyküsünü ele aldığı "Ağlayan Dağ, Susan Nehir" romanında, ha bir de şu alıntıyı eklemeden bitirmeyeyim, benim kıymetlim...

"Yol yorgunudur Çingeneler, yerleşikliğin imkânsız olduğunu bilir, yerleşik hayatı kekeleyerek yaşarlar."

Son olarak bir de Rus çingenelerine kulak verelim mi?


Hiç yorum yok: