19 Kasım 2009 Perşembe

dünden kalma... doğumgünümde

aklıma takılan mesele, ben niye hayatımın temposuna ayak uyduramıyorum? sürekli bir koşturmaca, yetişme, yetiştirme halleri... niye bundan rahatsızım? kurtulamadığım "aksama" hissiyatinden mi, farkında olarak ya da olmayarak geride bıraktığım onca boşluktan mı? sanırım her ikisinden de. ama asıl korkum geri dönemeyip telafi edemeyeceklerimden ya da bir daha yapamayacaklarımdan, kaçırdığım fırsatlardan.
kaçırmamak mümkün mü? sakin sakin, "ulan ne güzel her planladığımı yerine getirebiliyorum" diyebilmek mümkün mü? benim örneğimde değil... genelleme yapmayı da sevmediğime göre, hep böyle mi gidecek? kafaya takmamalı... böylece yaşamalı, koşturarak, yetişemeyerek, yeni hedeflerin peşinde koşarak, bazılarını yapamayarak, yeni heyecanlar-üzüntüler yaşayarak, ama her dem aşık olarak... her şeye...
saat 18:15, 18 kasım 2009, aklımda bu sorularla 28'imdeyim, biten yaş söylenir derler ya ben deyim 28 siz anlayın 29 farketmez. normal bir gün, yani gün boyu dersten işe, bir o kampüse bir bu kampüse koşturarak ama arada dostların sıcacık, içten doğumgünü mesajlarıyla ısınarak bu saati etmek... ben yine az sonra buluşacağım dost'u beklemekteyim. hep erkenciyimdir, severim sevdiğim mekanlarda bir başıma oturmayı, çevreyi izlemeyi, kitap okumayı... ondan sanırım, ders saatine yetişemeyen biri olarak dostlarla buluşmada hep erkenciyimdir.
eee kasım ayı olmuş, açık havada oturulmaz ama mekan bana yaraşır bir şekilde rengarenk. aslında fasıl dinleme aşkıyla yanıp tutuştuğum zamanlar geldiğim bir yer burası, dost sohbeti eşliğinde bira yudumlaması da güzeldir... eğer açsanız hemen karşıda muhteşem bir cartlak kebap, karşıya geç, tıka basa ye, sonra geri dön biraya devam... daha ne olsun...
eee bir de eski dostlar, anılar, yorgunluğun, karamsarlığın yitimi.. tanıdık bir yüz göründü, yalnızlığıma nokta

13 Kasım 2009 Cuma

Kapital Manga cebimde...


işte cepte taşınabilecek bir Das Kapital...
hani marksizmle tanışmanın ilk heyecanıyla alınan o koca koca ciltler, ardından arkadaşlarla kurulan Kapital okuma grupları ve okunan bölümler üzerine yurt kantininde, saat 24 olup da el ayak çekilince, sıcacık kahve eşliğinde yapılan tartışmalar... önce zor gelir, sonra makul davranılıp "ücret, fiyat, kâr" ve "ücretli emek, sermaye" broşürlerine geçiş yapılır ve bunları anlamanın verdiği haz ile tekrar Kapital ele alınır...
sanırım bendeki bu yaşanmışlık pek çok kişiye tanıdık gelmiştir. Kapital'in Manga basımının türkçeye çevrildiğini duyduğum an tüm bunları hatırlayıp, gülümseyiverdim. Sonrası merak... Nasıl mangalaşabilirdi koca Kapital?
evet, sonunda manga Kapital'i okuyabildim, hem de bir çırpıda, bir dolmuş mesafesinde, azıcık sıkışık trafikte, bir ev mesafesinde...
kapitalist üretim ilişkileri, peynir üretiminin küçük bir ev atölyesinden fabrikalaşma aşamasına geçişi etrafında öyküleştirmeye çalışılmış. Kapital'den alınmış pasajların cizgilerle buluştuğu bir anlatımda gezinmek benim için keyifli oldu ama Kapital'in temel kavramlarına yabancı birisi için bu kitap ne ifade eder diye de düşünmeden edemedim.
Kapital'i okurken içerisinde yaşadığınız dünyaya bakışınızda, taşların yerli yerine oturmasını hissetmek keyif verici idi. Ama bu kitabın böyle bir hissi uyandırması mümkün değil. Öyküleştirmenin pek çok temel tartışmayı en dar şekilleriyle ele almış olduğunu söylemek gerek. Tanıtımlarda yineleyip durdukları bir ifade var, "Hem Kapital'in en temel kavramlarıyla tanışmak isteyen gençler için, hem de genç-yaşlı çizgi roman ve manga tutkunları için... " Siz siz olun Kapital'i bu kitap ile tanımayın...
yine de Kapital Manga Cilt 1'i tamamlayıp, diğer ciltlerin çevrilmesini de heyecanla beklediğimi belirteyim. Son söz; ben Kapital'in bu yaratıcı yeniden ele alış şeklini sevdim. Kitaplığımda Kapital ciltlerinin yanında bu ilk cilt yerini almış bulunmakta.