7 Eylül 2010 Salı

Narçiçeklerinin Nedeni

Geçen hafta Karaburun Bilim Kongresi'ndeydim, sunum yapmamanın rahatlığı, tertemiz bir denizin kenarında yapılan uzun kahvaltıların keyfi, buna karşın akademiklerde başını hızla alıp giden akıl yitimiyle tekrar yüzleşmenin huzursuzluğu ile geçip gitti güzelim beş gün.
Güzeldi, güzelliklerden birisinin kaynağı da Bilgesu Eranus idi, bu kadını seviyorum ben...
2 yıl önceki kongrede de rastlamıştım Bilgesu Eranus'a, hatta aynı yerde kalmış, ayaküstü kısa bir sohbet ile kesmiştim bir sabah yolunu. Bahsettiğim akıl yitimi tabii ki o vakit de vardı, "emperyalizm" gerçeğini görmemezlikten gelen, sosyal bilimler alanında sınıf gerçekliğini reddetmek için binbir taklalar atan akademiklere kongrenin son günü, kendi oyunu "Nereye Payidar"ı bir kukla gösterisi ile görselleştirerek güzel bir cevap iletmişti.
Bu yıl yine karşılaştık, bu sefer gösterisinde bir Tekel işçisi vardı yanında, güzel bir sohbet ile akıp gitti sınıf, mücadele, umuda dair mesajlar. Bu söyleşiye dair kısa da bir metin yazmış kendisi, kongre kitapçığında yayınlamışlar. Paylaşmak istedim...

Narçiçeklerinin Nedeni

" Toplumumuz, neden hastalıklı bir narçiçeği ağacına dönüştü?

Açtığı bunca çiçeğe karşın neden yoksulluğu yok eden bir meyve veremiyor?

Demir parmaklıklı kapının yanı başındaki nar ağacının, dünü, bugünü ve yarını?

"Yalnız maden işçileri değil, hepimiz sürekli göçen bir ocağın altındayız. El emeğimiz, göz nurumuz, çok çocuğumuz, sanatımız, doğamız, bilimimiz, türkümüz, ahlakımız, dayanışma duygumuz ve hele hele karşılıklı canlara mal olan kardeşliğimiz, hep birlikte yerin yüzlerce metre derinliğinde değilsek bile, bin dokuzyüz seksenden bu yana tam otuz yıl yerin altında kurtulmayı bekliyoruz. Daha da öncelerini de heseba katarsak -solun püskürtüldüğü yetmişli yılları- demek tam kırk yılı aşkın bir süredir bu karanlıktayız ve sürüyor: Nasıl, ne zaman çıkacağız? Çıkabilecek miyiz? Biz yıllar sonra gözümüze vuracak ışığı hasretle beklerken, burjuvazi kendi kayıkçı kavgasında, sistemden alacağı payın peşinde birbirlerine de vahşi yöntemlerle, kâh dikilip kâh sarmaşıyorlar...

Belki de toplum olarak kendimizi kendi ellerimizle doğurmanın zamanıdır artık! Kurum, kişi olarak medet umduğumuz ebelerin hepsi sobelendi. Artık ebe biziz, kendimiz!

Doğum ancak genel grevle gerçekleşebilir. Genel grev işsizler ve her an işsiz kalabilecekler için de vazgeçilmezdir. Emekçiler kendilerinden çok asıl onlar için mücadele etmeliler. Giderek sayıları arttığı halde sahte istatistiklerle utanmadan geçen yılın bu ayına göre azaldığı ilan edilen işsizleri belli bir bilince ve dayanışmaya çekmeleri gerek. Siztem işsizleri, işçilerin işten atılmalarını sağlayan stepneler olarak kullanamamalı...

Ülkemizde sınır tanımaz bir halde çöreklenmiş olan emperyalizmin uydusu tekelci sermayenin egemenliğinin kayıtsız şartsız ellerinde bulundurmasının da ocak kazaları gibi kader kısmet olmadığını bilen işçilere, kendi sendikalarını acilen uyarma görevi düşüyor. Sendika yönetimine "Burjuvaziyi yatıştırıp teskin etmek sizin işiniz değil!" diyebilmeliler artık.

Nar ağacı, aldatan çiçekler yerine işte ancak o zaman meyve verecektir.

Masal değil gerçeğin meyvesidir o ve hepimize yeter!"

Bilgesu Eranus