8 Ekim 2009 Perşembe

Vladimir Mayakovski - Lili'ciğim (mektup yerine)

Tütün dumanı kemiriyor havayı. / Oda / Kruçyonıh'ın Cehennem' inden bir bölüm gibi. / Anımsıyor musun / İlk kez / ardında bu pencerenin / tutkudan çıldırmışçasına / okşamıştım ellerini. / Şimdi / oturuyorsun aynı yerde, / yüreğin / demirden bir kılıf içinde. / Ve yarın / paralayan sözlerle / kovacaksın belki beni / Ve loş antrede / uzun süre / titreyişlerle sarsılan bir kol / bulamayacak ceketteki yerini. / Çıkacağım, ezilmiş. / Fırlatacağım vücudumu sokağa. / Yabanıl / çılgın / umutsuzlukla paramparça. / Hayır / gerek yok buna, / sevgilim, / biriciğim, / gel / vedalaşalım şimdiden. / Ağır bir gülle gibi / aşkım / nereye kaçarsan kaç / asılıdır sana / nasıl olsa. / Bırak / son bir haykırışla uluyayım / horlanmışlığın acı yankısını. / Çalışmaktan / anası ağladığında öküzün / gider / salar kendini soğuk sulara. / Aşkından başka / deniz yok bana, / ve gözyaşları da / bir erinç / koparamıyor ondan. / Yorgun fil / sessizliği aradığında / yatar / kızgın kumlara saltanatla. / Aşkından başka / güneş yok bana. / Ve bilmiyorum bile / neredesin şimdi ve kiminle. / Eğer / bir başka şair olsaydı / böylesine üzdüğün, / onarırdı acısını / parayla ve ünle. / Fakat / sevinç vermiyor bana hiçbir çınıltı / senin sevgili adının / çınıltısından başka. / Atmayacağım / bir boşluğa kendimi, / zehir içmeyeceğim. / Ve dayayıp / şakağıma namluyu / çekmeyeceğim tetiği. / Ağzı hiçbir bıçağın / bakışların kadar senin / kesemez beni. / Yarın unutacaksın / seni taçlandırdığımı, / ve yakıp tükettiğimi / çiçeklenmiş bir ruhu / aşkla. / Ve uçarı günlerin fırtınalı karnavalı / dağıtacak / sayfalarını kitaplarımın. / Sözlerimin kurumuş yaprakları mı / durduracak seni / çırpınan soluğuyla. / Bırak hiç değilse / son bir sevgi dalgası sereyim / beni bırakıp giden adımlarının altına.

çeviri: ataol behramoğlu

2 Ekim 2009 Cuma

Hüzünle kaplanan zamanlar; Tanju Duru (2 Ekim 2008'in ardından)

Tanju Duru adıyla ilk kez müzik diye postal seslerini, martaval niyetine asker nutuklarını dinlediğimiz günlerde tanışmıştık. Yaprak kıpırdamayan siyahi mevsimin ışıklı sesi Ezginin Günlüğü topluluğunda, en genç eleman ve arkadaki minimal gitarları konuşturan adamdı.
Ezginin Günlüğü 1981 ile 1989 arasının en disiplinli ve kolektif ekibiydi. Topluluk sonradan dağıldı, ama ilk kadroda bulunan isimlerle birlikte Tanju da asla bu ismi bir rant fırsatı ya da ekmek kapısı olarak görmedi; sonradan bu ismi kullananlarla arasına kalın bir çizgi çekti.
Yıllar geçti; Tanju bir yandan ses mühendisi olarak çok değerli müzisyenlere hizmet verdi, önemli albümler kaydetti, bir yandan da yalnızlık fırtınalarının koptuğu iç denizini hüzün yanı ağır basan bestelere döktü.
Sonunda yılların damıttığı, zaman çemberinden geçmiş besteleri bir albümde topladı; adına da “Duru Zamanlar” dedi. Hayatın içine kapanık, genç emektarı albümünün kapağına kendine en yakışan ve kendini en iyi ifade eden tercihle adını yazmamıştı.

Karıncaezmez kabilesinin efendi üyesi

Hırsına yenik, ihtiraslarını şahsi emellerine tercüme etmiş insanların bin ışık yılı uzağındaydı Tanju. Hepsinin üzerinde nesli tükenmekte olan Karıncaezmezler Kabilesi’nin son efendi üyelerinden biriydi.
Her kelamında bir itidal, ses tonunda büyüleyici bir dinginlik vardı. Bu son özelliğiyle sınıf kavgasında “ağzına vur, ekmeğini al” görüntüsü verse de, kaya gibi örgütçüler kadar etkileyici ve ikna edici bir tarza sahipti. Kavgacıdan ziyade barışçı, kargaşadan uzak bir minimalist, açtan çok tok, tüketici değil üretici yazıyordu lacisi uçmuş kafa kağıdında.
Hiç esirgemediği sınırsız dostluğunun çerçevesinde az görüşür, öz konuşurduk. Bazen bir masa etrafında kırmızı şaraplı toplaşmaların, bazen de stüdyoda kutu biralı sohbetlerin en yumuşak, üretken ve sıcak sesiydi O. Sanki sürekli birilerine faydası dokunsun diye yaşar, birilerinin derdine deva olsun diye konuşur gibi bir hali vardı.
Yardım elinin güzelliğini erken keşfeden, sevmeyi en büyük erdem sayan biriydi. O yüce yüreğin, derdine deva olmadığı müzisyen de yok gibiydi. Son bir iki 10 yılın en iyi albümlerinde belki de en büyük emek ona aitti.
Usta müzisyenlerin dostluk uğruna, hiçbir menfaat beklentisi olmaksızın bir araya gelip, içinden geldiği gibi çaldığı “Duru Zamanlar” albümü ancak ağır bir hüzün fırtınası altında dinlenebiliyordu. Tıpkı Ezginin Günlüğü’nün en hakiki, en anlamlı olduğu günlerde; “Seni Düşünmek”, “Sabah Türküsü”, “Alagözlü Yar”, “Bahçedeki Sandal” albümlerinde olduğu gibi. Hüznün içinde umut da yok değildi tabii. Şarkıların içinden geçen martılarla, vapurlarla ve yalnız insanlara yüklenmiş umutlar bir bir akıyordu notaların arasından...

Ölümü değil, hayatı arıyordu

Tanju’yu Ekim ayında Niğde Aladağlar’da geçirdiği kaza sonucu yitirdik. Müzisyeninden devrimcisine, dostundan tanışına; herkes bir kişi eksilmişti, her konuda bir kişi eksilmiştik.
Hani derler ya “yeri dolmayan insan” diye. Yokluğunun gediği, müzisyenler içinde bir diyalog kapısının kapanmasında, kolektif bir umudun sönmesinde açılmıştı.
Dağdaki ölümün haberi geldiğinde kahrolmakla kızgınlık arasında kala kaldık. Daha beş yıl önce Uğur Uluocak’ı almamış mıydı dağlar bizden? Neydi daha yaşanmamış sevdaları, henüz doyulmamış dostlukları, kaydedilmemiş albümleri yarım bıraktıran bu deli tutku? Yakıştı mı amacı hiçlik olan bu tutkular bize?
Dağlara çıkarken taşıdığı sırt çantasında sadece kendinin değil yaşamına uğramış tüm tanıdıklarının sıkıntılarını taşıyordu. Çıktığı tepelerden ummana boşaltıyordu çantasının içindekileri. Tabi ki ölümü değil yaşamı arıyordu dağa başlarında, ama son yolculuğunda bulduğu şey ne yazık ki ummadığı bir şeydi.
Mistik duyguların dindar olmayan komünisti Tanju Duru. Sana hüzünle, sevgiyle, umutla, dostlukla, gıptayla, coşkuyla ve biraz da kızgınlıkla güle güle diyoruz. Artık yaptıklarını yaşatacak, yarım bıraktıkların tamamlayacaklara emanetsin. İçin rahat olsun…

Murat Beşer (http://www.studyoimge.com/makale/4448/huzunle-kaplanan-zamanlar-tanju-duru adresinden)